1 Haziran 2012 Cuma

SİYAH


     Bazen, gözlerimi kapattığımda hayatımı yeniden yaşıyorum. Kalabalık, uğultulu caddeden  geçiyorum tedirgin adımlarla. Mısır Apartmanının önünde durup yukarı bakıyorum. Uzayıp giden altı kat masaldaki beyaz saçlı deve benziyor. Büyük demir kapı açılıyor ardına dek. Girişteki kristal avize çekiyor dikkatimi. Gözlerim kamaşıyor. Sonra bir kapı daha ve ilkinden de gösterişli bir avize… Yerdeki karoları birer sırayla atlıyorum, dilimde köyde söylediğimiz bir tekerleme.
Bir iki dik kulaklı miki/
Üç ile dört üzerini ört/
Beş altı kuşlar kanatlı/
Yedi ve sekiz sizi severiz/
Geniş, kendinden destekli merdivenler, tırabzanın altındaki ferforje ve soluduğum hava ne kadar yabancı! İkinci kata çıktığımda taş plaktan Nişaburek makamında bir şarkı yükseliyor daireden. İftirakınla Efendim Bende Takat kalmadı. Kapıyı tıklatıyorum. Bayan Melek Kobra:
 “Geldim cancağızım” diye sesleniyor içeriden. Kapı açılıyor. Yaşını hiçbir zaman öğrenemediğim, amcamın “asırlık o asırlık” dediği kadın beliriyor karşımda. Yüzündeki derin kırışıklıklara inat kırmızı rujunu sürmüş; otrişini dolamış ince boynuna.
  “ Bugün hava nasıl?”. Dışarı hiç çıkmadığını, çıkamadığını biliyorum.
 “ İyi. Biraz bulutlu.” Sonra birden munis bakışları değişiyor. Huysuz, uyumsuz bir tavırla soruyor:
“ Solmaz… Söyle bakalım kimsin Sen?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder