20 Kasım 2010 Cumartesi

RUHLAR ÜLKESİ


Yılankavi bir sarılıktı bu… Martıların ve köpeklerin ayak izlerini takip ettim. Şeytanminarelerinin, sahile vuran kömür parçalarının arasından geçtim. Dalga sesleriyle örülü terkedilmişlik öyküsü anlatıyorlardı birbirlerine. Çantam ilerledikçe hafifledi. Durup içine baktım. Kıyafetlerim, fotoğraf makinam, defterim… Hepsi farkına varmadan kaçıp gitmişlerdi sıkıcı, melankolik dünyamdan. Sadece ufak bir kağıt parçası vardı üzerinde kısa bir not yazan. “Gerçek hayalin örtüsüdür.” Yeldeğirmenlerine karşı savaşan sakallıyı anımsadım. Yıldıramayacalardı beni. Sözlerim, hissettiklerim birleşik labirentler krallığının içinde saklıydı. İstediğim am canlandırabilirdim ruhlar ülkesinin ele avuca sığmaz karakterlerini...

14 Kasım 2010 Pazar

5 Kasım 2010 Cuma

ÖĞRETMEN


Sınıfın penceresinden ufka doğru uzanan ormana takıldı gözleri… Hava soğuktu. Kuzgunlar ağaçların en üst dalına konmuş, tüylerini kabartıyordu. Aklına bir şiir geldi kuzgunu unutmak ve ölümle ilişkilendiren. Öğrencilerine baktı. Tarihin en çetrefilli dönemlerinden birini okuyorlardı sessizce. Bizans İmparatorluğunun Çöküşü… Bir sonraki ders yazılı var. Üzerlerinde dolaşan hayali atları, yiğit savaşçıları gördü. Toz dumandı ortalık. Ardından kayboldu görüntü. Gerçek, devasa kanatlarıyla örttü düşleri. Buraya ilk geldiği günü anımsadı. Aslı’dan yeni ayrılmıştı. Söz yüzüğünü kasabanın girişindeki nehre atmış, kurtulmuştu içindeki yükten. Acımasızdı hayat. Ne demek “ Bir başkasını seviyorum”.
Bu kadar kolay yitip gider miydi sevgi ? İvedilikle kovdu karamsarlık bulutlarını. Yoksa birazdan yağmur başlayacak, sırılsıklam kalacaktı öğrencilerin önünde...