5 Ocak 2011 Çarşamba


Bak yine buluştuk
Yalnız kalmış sözlerle
Taş düşmesi gibi,
Otlar gibi, sert taneli
ve zaman gibi işte.

Paul Celan

Göl kenarındayım. Yanı başımda duran peynirli simit ve çay günün ilk öğünü... Şehir yavaş yavaş uyanıyor. Balıkçı lokantaları kapalı... Bir iki saat sonra açılırlar. Izgara balık kokusu yayılır sahile. Ben yine burada olurum. Üzerinde çalıştığım romanı bitirmem lazım. Yayınevi geçen gün aradı. İki haftam var. Üç kişilikli bir kadını anlattım kitapta. Genlerinden getirdiği acı mirası bir ömür boyu yamalı bir elbise gibi taşıyan Jeyan Hanım’ın hikâyesi… Umarım beğenilir. Göl durgun. Hava puslu. Devasa, barışçıl bir Leviathan çıkıyor hayalimde suyun içinden. (Art alan bilgisi: Loch Ness) Ya da yolunu şaşırmış bir vapur yeryüzünün en eski melodisini ıslıkla çalarak geliyor bana doğru. Hayal gücümü seviyorum. Ve bu ıssız, yalnız anı da…

4 Ocak 2011 Salı

DÜŞLER


MONO *
Yağmur yağıyor ve kırlangıçlar S şeklinde uçuyor gökyüzünde. Cudi dağının tepesindeyim. Hiçbir şeyi kaybetmek istemiyorum diye bağırıyorum. Nedensiz.... Öylesine.... Sesim boşlukta yankılanıyor ve bana yabancılaşıyor. Kullandığım araba binanın dördüncü katına girdiği ve aniden her yeri su bastığı için arabada sıkışıp ölmüşüm. Sonra işte bu dağın tepesine koymuşlar beni. Bekliyorum. Kumral saçlarım sarıya, altımdaki kot pantolon çiçekli uzun bir eteğe dönüşmüş. Dağ, geniş orasından burasından dumanlar tüten bir ovaya bakıyor. Dumanların sıcak su kaynaklarına ait olduklarını düşünüyorum. Uzakta bir köy var. Bir sürü çocuk toplanmış oynuyor, dans ediyor köy meydanında. Eşeğinin tepesinde yaşlı, sakallı bir adam çıkıyor bu topluluğun arasından ve ağır aksak dağa doğru gelmeye başlıyor. Elinde bir bıçak... Tedirginlik hissediyorum ve kaçırıyorum bakışlarımı ondan . Gökyüzüne bakıp, bir kırlangıç olmayı diliyorum. Havada, boşluğun içinden bir kapı açılıyor. Siyah beyaz eski İstanbul sokaklarından biri var kapının ardında. Yapraklar sokağın bir tarafından diğerine uçuşuyor. Yarı canlı yarı cansız bir resim bu. Elimi uzatıyorum. Kapı kapanıyor. En son bir serçe olarak görüyorum kendimi. Şehrin üzerinde, televizyon istasyonlarının, okulların, gökdelenlerin, teleferiklerin üzerinde süzülüyor ve ‘My Way’i söylüyorum . Büyük Çekmece gölü çıkıyor karşıma bu kısa yolculuktan sonra. Nevin geç kaldın ! diye sesleniyor bana göl. Hızla aşağı doğru uçarken Napoleon’u görüyorum gölün kenarında. Piknik yapıyor. Yapraklar uçuşuyor üzerine. Yönümü değiştirip şapkasına konuyorum. Ne dağ ne göl ne de çocuklar yok artık.

*Bir