16 Eylül 2010 Perşembe

ADA hikayesinden...

Aydınlık sanrısına tutulmuş yaşlı bir öykücü gibi seyrediyordu gelip geçen vapurları ikinci katın penceresinden. Pek çık insan vardı iskelede bekleşip duran. Kalın paltoları, yün bereleri içinde büzüşüp kalmıştı kimi. Bulvar gazetelerinin, olur olmaz hikayelerin içinde kaybolup gitmişti kimi de. Aralarında sarı pantolonlu bir adam vardı. Elindeki mavi poşeti sıkı sıkı tutuyor, ürkek gözlerle bakıyordu etrafa. Üşümemek için durduğu yerde sallanıyordu. Onunla birlikte poşetin içindeki otlarda savruluyordu bir o yana bir bu yana. Yerden onlarca metre yükseklikteki sokak lambaları yandı birden. Saat altı... Bu saatten sonra azimli bir komutan gibi adayı esir alan gaz lambalarının ve ışıldakların hükümranlığı başlar. Kapılar kilitlenir, sokaklar hızla boşalır. Korku, gezgin ruhunu sürükleyerek gelir çöreklenir adanın üzerine..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder