4 Ocak 2011 Salı

DÜŞLER


MONO *
Yağmur yağıyor ve kırlangıçlar S şeklinde uçuyor gökyüzünde. Cudi dağının tepesindeyim. Hiçbir şeyi kaybetmek istemiyorum diye bağırıyorum. Nedensiz.... Öylesine.... Sesim boşlukta yankılanıyor ve bana yabancılaşıyor. Kullandığım araba binanın dördüncü katına girdiği ve aniden her yeri su bastığı için arabada sıkışıp ölmüşüm. Sonra işte bu dağın tepesine koymuşlar beni. Bekliyorum. Kumral saçlarım sarıya, altımdaki kot pantolon çiçekli uzun bir eteğe dönüşmüş. Dağ, geniş orasından burasından dumanlar tüten bir ovaya bakıyor. Dumanların sıcak su kaynaklarına ait olduklarını düşünüyorum. Uzakta bir köy var. Bir sürü çocuk toplanmış oynuyor, dans ediyor köy meydanında. Eşeğinin tepesinde yaşlı, sakallı bir adam çıkıyor bu topluluğun arasından ve ağır aksak dağa doğru gelmeye başlıyor. Elinde bir bıçak... Tedirginlik hissediyorum ve kaçırıyorum bakışlarımı ondan . Gökyüzüne bakıp, bir kırlangıç olmayı diliyorum. Havada, boşluğun içinden bir kapı açılıyor. Siyah beyaz eski İstanbul sokaklarından biri var kapının ardında. Yapraklar sokağın bir tarafından diğerine uçuşuyor. Yarı canlı yarı cansız bir resim bu. Elimi uzatıyorum. Kapı kapanıyor. En son bir serçe olarak görüyorum kendimi. Şehrin üzerinde, televizyon istasyonlarının, okulların, gökdelenlerin, teleferiklerin üzerinde süzülüyor ve ‘My Way’i söylüyorum . Büyük Çekmece gölü çıkıyor karşıma bu kısa yolculuktan sonra. Nevin geç kaldın ! diye sesleniyor bana göl. Hızla aşağı doğru uçarken Napoleon’u görüyorum gölün kenarında. Piknik yapıyor. Yapraklar uçuşuyor üzerine. Yönümü değiştirip şapkasına konuyorum. Ne dağ ne göl ne de çocuklar yok artık.

*Bir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder