3 Şubat 2010 Çarşamba


Kahve / Bulutlar kararıyor/ Burun ve koku... Beş dakikalık Buğuseptil seansından sonra şimdi bütün rahiyasıyla yudumladığım türk kahvesi eşliğinde yazıyorum. CD çalardan Swingle Singers’ın Bach (http://www.dailymotion.com/video/x3zb1v_christiane-legrand-chante-bach-avec_music) yorumu yükseliyor. Sen, yanıbaşımda koltuğa uzanmış Kırlangıçsız Geçti Yaz’ı okuyorsun. Bir yandan da tenimdeki lavanta kokusunu duyumsuyor, gülümsüyorsun bana. Odadaki duvarlar bomboş. Hayalimizdeki resimleri çiziyoruz oraya.
Herşey kendi ahenginde akıp gidiyor. Yakın mahalledeki bir okuldan gelen İstiklal Marşı sesi yankılanıyor odanın içinde. Müdür Bey, ciddiyetinden şüphe ettiği bir kaç öğrenciyi mikrofondan uyarıyor. Çocukluğumu hatırlıyorum. Sabah bahçede sıra olurken elim, kolum rahat durmazdı. Ayşe’nin uzun, sarı, örgülü saçlarıyla oynar, içimden şarkılar söylerdim. Şeker Portakalındaki Zeze gibi bana evde, sokaklarda şarkılar söyleten bir neden olduğuna inanırdım. Esas mesele okulu sevmememdi galiba. Tenefüslerin düşsel oyunlarla dolu kısa zamanı kaçışlarımdı.
Kahve.. Her içişimde farklı anları, anıları düşündürüyor bana. Elimde kalem ve yazı defterim; kucağımda Hayat Mecmuasının çeşitli sayıları... Dedem zamanında bir araya getirip cilt yaptırmış. Açık mavi cilt üzerine altın rengi harflerle M. Çelenk yazıyor. Bana marşlar öğreten, okul yıllığımdan rastgele resimler seçip onlara takma isimler ve hikayeler atfeden ve beni güldüren Münir Dede. Şimdi onun cilt yaptırdığı onlarca kitaptan biri var elimde. Kahvem bitti. Şimdilik, anlatacaklarım da...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder