25 Ocak 2010 Pazartesi


Nasıl başladı ? Tam olarak bilmiyorum. Çocukken deniz kenarındaki o evde otururken geceleri gözlerimi kapattığımda uzayı gördüğümü sanırdım. Yüz binlerce ışık topu dönüp dururdu karanlığın içinde. Hatta bazen gözlerimi açtığımda da görmeye devam ederdim onları. Pencere kenarına oturup dışarıyı seyrederken gördüğüm insanlara hikayeler yazardım içimden. Yaşlı, yürümekte zorluk çeken teyzelerin Sarıyer büyücüsünün kıskançlığı yüzünden solgun bedenlere hapsettiği güzel kadınlar olduğunu hayal ederdim. Şehir hatları vapurları yolcularını gökyüzünde taşıyabilirdi benim gözümde. Ve martılar kırmızı renkte... Yazıyla olmasa da sözle kurguladığım hikayeleri- çoğu korku hikayesi olurdu- mahalledeki çocuklara anlatırdım büyük bir hevesle. Sözcüklerin evreni kurduğum bütün bu düşlerle öylesine birdi ki yazmasam olmaz. Her yere gidebilirim ve herkes olabilirim sözcüklerle.

Kuzey ışıklarını görüyorum
Trenler ve gemiler geçiyor hayatın tam ortasından
Gölgeler uzuyor
Saçlarımı kumlara özenle bırakırken
Ve ağır aksak yaşlı bir kadın gibi giderken
Sonsuzluğun izinden
Penceremden süzülürdü AŞK
Bırakırdı ulaşılmaz duruşunu
Sıyrılırdı hayallerinden ve renklerinden
Ben olurdu...
Kısa bir süre sonra

Ben, kaybolurdu...

2 yorum:

  1. Eskileri hatırladım birden. Mezarlığa bakan odanı, okulun arka bahçesindeki hayal dünyamızı...

    YanıtlaSil
  2. Bundan sonraki kısa hikayemde sen de varsın. Çocukluğumuzdan ve anılarımızdan bahsederken birbirimizi zikretmeden olmaz.

    YanıtlaSil