23 Ocak 2010 Cumartesi

ANIN İÇİNDE


Şehrin kalbindeyim. Ve atışını içimde hissediyorum. Odalarında eteklerimi sürükleyerek dolaşacağım bir masal evi yolculuğuna davet ediyor beni bu sesler. Bu duyguları hangi sözlerle ve kurguyla anlatabilirim ? Kocaman ağaçların ve tarihin eski zamanlarına ait taştan binaların, duvarların ruhunu ve renklerini ellerimde, kollarımda ve bacaklarımda bir sızı gibi hissettiğimi anlatmaya bir hikayenin cümleleri yeterli olabilir mi ?
Sultan Ahmet Meydanında Alman Çeşmesinin yanıbaşındayız. Soğuk tenimizi kesiyor. Fakat yine de duruyoruz bir anlığına. Oradan oraya yürüyen, farklı ülkelerden gelen insanların, kedilerin, yaprakların ve rüzgarın da bizimle durduğuna hükmediyoruz. Sonra bir uğultu yükseliyor arkamızdan. Gerçek, şimdiki rengini kaybediyor; sisli ve parlak bir arka planın eşilğinde görüyoruz her yeri. Sultan I. Ahmet yanında veziri, devlet erkanı ve mimar Sedefkar Mehmet Ağa hızlı adımlarla geçiyorlar yanımızdan. Hararetli konuşmalar geçiyor aralarında ama söylenenleri anlamıyorum. Padişahın yüzü gülüyor. Mutlu... Kehribar renginde, gösterişli bir kaftan giyiyor. Bu düş kalabalığına doğru bir adım atmak istiyorum ki, hepsi bir anda kayboluyor. Seninle göz göze geliyoruz.
- Bak diyorsun. Yılın ilk karı yağıyor. Ben ise karşıdan bize doğru gelen aileye bakıyorum. Çocukların başında satıcılardan aldıkları padişah kavuğu, ellerinde çubuklara sarılmış renkli macunlar, yürüyüp gidiyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder