Bazen, gözlerimi kapattığımda hayatımı
yeniden yaşıyorum. Kalabalık, uğultulu caddeden geçiyorum tedirgin
adımlarla. Mısır Apartmanının önünde durup yukarı bakıyorum. Uzayıp giden altı
kat masaldaki beyaz saçlı deve benziyor. Büyük demir kapı açılıyor ardına dek.
Girişteki kristal avize çekiyor dikkatimi. Gözlerim kamaşıyor. Sonra bir kapı
daha ve ilkinden de gösterişli bir avize… Yerdeki karoları birer sırayla
atlıyorum, dilimde köyde söylediğimiz bir tekerleme.
Bir iki dik kulaklı miki/
Üç ile dört üzerini ört/
Beş altı kuşlar kanatlı/
Yedi ve sekiz sizi severiz/
Üç ile dört üzerini ört/
Beş altı kuşlar kanatlı/
Yedi ve sekiz sizi severiz/
Geniş, kendinden destekli
merdivenler, tırabzanın altındaki ferforje ve soluduğum hava ne kadar yabancı!
İkinci kata çıktığımda taş plaktan Nişaburek makamında bir şarkı yükseliyor daireden.
İftirakınla Efendim Bende Takat kalmadı. Kapıyı tıklatıyorum. Bayan Melek
Kobra:
“Geldim cancağızım” diye sesleniyor içeriden. Kapı
açılıyor. Yaşını hiçbir zaman öğrenemediğim, amcamın “asırlık o asırlık” dediği
kadın beliriyor karşımda. Yüzündeki derin kırışıklıklara inat kırmızı rujunu
sürmüş; otrişini dolamış ince boynuna.
“ Bugün hava nasıl?”. Dışarı hiç çıkmadığını, çıkamadığını biliyorum.
“ İyi. Biraz bulutlu.” Sonra birden munis
bakışları değişiyor. Huysuz, uyumsuz bir tavırla soruyor:
“ Solmaz… Söyle bakalım kimsin
Sen?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder